Küresel Savaş Çağında
"İyimserlik Kurbanlığı"
Yaşadığımız çağın en az ortaçağ
kadar koyu, veba gibi yayılan fırsatçılık hesaplarıyla ve patronajın dirsek
temaslarıyla dolu olduğunu düşündüğümde “İyimserlik” kelimesinin
ironisini(tersimlemesini) ya da iğretiliğini fark ettim. Özellikle de Bienal
çerçevesinde kullanıldığında “iyimser” bakış açılarının safdilli
avuntulardan başka bir şey olmadığı, ayrıca insanları uyuşuk bir
eylemsizliğe götürdüğü de ortadadır. Sermaye ya da onun bordroluları, tüm
kötülüklerini ve kötülüklerinin türevlerini, “İyimserlik” gibi başlıkları
Bienal’lere atayarak (dikişleyerek) düzeltebileceğine inanıyor olabilir. Ama
ben buna inanmıyorum ve ben bu numaraları yemem. Savaşların ortasında,
sömürünün ve adam harcama kültürünün kalın ve çelikten perçinlerinde,
“İyimserlik” söylemiyle yatıştırılan, düzeltilen, Can Yücel’in şiirlerinden
birinde ifade ettiği şekilde “garip bir sanat sevici kitlesi” yaratılmaya
çalışılıyor. Bienal’in reklâm panolarında böylesine bir ince hesabı
seziyorum. Panoları izleyen, broşürleri okuyan, Bienali ziyaret eden halk
“iyimserlik kurbanlığı”na maruz kalmıyor mu? Ben iyimserliğin zorlama ve
yatışmış pembeliğinin yerine “akkor bir başkaldırı”yı tercih ediyorum.
Doğrusu da budur. Bu nedenle 10. İstanbul Bienali kapsamında yer alan hiçbir
mekânda, hiçbir eseri ziyaret etmemeye karar verdim. Zaten, Bienal’in
reklâmları ve söylemleri tarafından dayatılan “İyimserlik Kurbanlığı”na
yeterince maruz kalmış bulunmaktayım. Bu devirde, “İyimserlik” gibi
dalgalandırıcı ve güdümleyici söylemlere itibar edilmez. Böylesine “uyduruk
bağlam”lara, zorlama ya da uyuşturucu başlıklara sadece ve sadece maruz
kalabilirsiniz ve aslında 10.İstanbul Bienali’nde olan biten de bundan
ibarettir.
Zafer
Yalçınpınar
2 Ekim
2007