|
2012
Sularında; Ece Ayhan Çağlar Adası
12
Temmuz 2012’de Ece Ayhan Çağlar’ın vefatının üzerinden on sene geçmiş
olacak. Edebiyat ve yayın
dünyasında(ortalığında) Ece Ayhan’ı düşünmek, anmak -belki de anlamak ve
anlatmak- kapsamında yoğun bir gayretin, hareketliliğin oluştuğunu
görüyorum. 1990’dan bugüne Ece Ayhan hakkında “bütünlenmeye çalışılmış” çeşitli
dosyalardan ve atraksiyonlardan bahsetmenin hem okurun zihnindeki algısal
öğeleri/aşamaları kıyaslamak hem de bir bibliyografya için ön-hazırlık yapmak
açısından faydası olduğunu, olabileceğini düşünüyorum.
Oğlak
Yayınları tarafından yayımlanan Ludingirra Dergisi’nin Mart 1997 tarihli 1.
sayısı, 1990 sonrasında Ece Ayhan’a odaklanmış özel bir dosyanın yer aldığı ilk
dergidir. Ludingirra’daki Ece Ayhan dosyası 94 sayfadan oluşur ve bence
1990-2007 aralığındaki dosyaların içerisinde en önemli, en dengeli, en değerli
ve en sahici olan orjin budur. 2000’li yılların başını düşündüğümüzde, edebiyat
okurunun zihnindeki Ece Ayhan algısının bütünlenmesi, Ece Ayhan’ın kavranması,
anlamlandırılması ve içselleştirilmesi Ludingirra’nın hazırladığı dosyada yer
alan inceleme yazıları, söyleşiler ve şiirlerin sayesinde gerçekleşmiştir. Bu
dosyada Ece Ayhan şiirinin dilbilimsel salınımları, şiirindeki tarihsel ve
siyasal arka-plan vurgulanır; Ece Ayhan şiirinin odaklandığı “toplumsal içerme
veya dışlama” konusu aracılığıyla “insan evlâdı” anlatılır. (Benim
araştırmalarım ve odağım kapsamında ise Ludingirra’nın ilk sayısında yer alan
iki yazı, Ece Ayhan’ın imgelemindeki sezgisel alan derinliğini (büyüklüğü)
kavramak yolunda çok önemli: 1-İçkin Bir Ece Ayhan Sözlüğü/Mehmet Rifat, 2-İlhan
Usmanbaş’ın bestelediği Bakışsız Bir Kedi Kara’daki atonaliteyi irdeleyen,
Usmanbaş’ın atonal sezişiyle ilgili çeşitli ipuçlarını verdiği yazı.)
Ludingirra’nın oluşturduğu Ece Ayhan algısı, Ahmet Soysal’ın kaleme aldığı ve
Kitap-LIK Dergisi’nin Mart 2003 tarihli 59. sayısıyla birlikte dağıtıma giren
“A’dan Z’ye Ece Ayhan” adlı kitapçığa kadar sürer. Ahmet Soysal’ın 50 sayfalık
kavramsal ve olgusal kolajı, 2003’e kadar yürüyen Ece Ayhan algısına İkinci
Dünya Savaşı ardındaki batı edebiyatı ile Ece Ayhan poetikası arasındaki
ilişkilerin/kesişimlerin tutarlı bir haritasını, analizini ekler. Kitapta batı
edebiyatı eksenli/haritalı kavramsal temellendirmeler yer almaktadır. Bu
haritanın yanı sıra Ahmet Soysal’ın çalışmasında Ece Ayhan’ın yaşamından
fragmanlar, anılar, Ece Ayhan’ın yaşamının son 20 yılındaki maddi-manevi
zorluklar ve karşılaştığı engeller de çeşitli efemeralar aracılığıyla anlatılır.
Siyasal söylemlere pek bulaşmayan bu kitapçığın belirleyici etkisi ve Ahmet
Soysal’ın yaklaşımlarıyla artan şiir sanatı (ars poetica) vitesi, 2007 yılına
kadar yürür. 2003-2007 aralığını düşünürken Ece Ayhan’ın iç-sesini ve
poetikasını daha belirgin ve bir o kadar da genişleyen bir tınıyla (sustain)
duymamızı sağlayan “Hoşça Kal” (Ece
Ayhan’dan İlhan Berk’e Mektuplar, 188 sayfa, YKY, 2004) ve “Kendi Kendisinin
Terzisi Bir Kambur” (Emine Sevgi
Özdamar’ın Ece Ayhan Anıları, 108 sayfa, Derleyen: Gültekin Emre, YKY, 2007)
adlı kitapları da es geçmemeliyiz. Ece Ayhan’ın zihnindeki karmaşaları, zihninin
kavramsal ya da bilişsel haritasını ve yaşamındaki bazı çelişkileri/terslikleri
bu kitaplarda bulabiliriz. Özellikle de 1960-1980 yılları arasındaki Ece Ayhan
zihni, bu kitaplardaki mektuplarda tınımaktadır.
2007-2011
aralığını, Ece Ayhan hakkındaki söylemlerin, yaklaşımların, poetik yazıların ve
analizlerin üssel bir verimle gelişmesi, derinleşmesi dönemi olarak görebiliriz.
Bu dönemde, Ece Ayhan üzerine siyasal, düşünsel, sanatsal, şiirsel, yaşamsal ve
tarihsel söylemlerde -hem niceliksel, hem de niteliksel- bir artış söz
konusudur. Üssel artıştaki en önemli etken isim Eren Barış’tır. Ankara’da, Orta
Dünya’dan çıkan ve Eren Barış’ın derleyerek çok büyük zorluklara/engellere
rağmen yayımlamayı başardığı “POeLİTİKA” adlı kitap, Ece Ayhan’ın dünya görüşünü
ve aradığı “insanlık” tanımını kavramak yolunda yeni bir dönemin bağlangıç
fişeği gibidir. 204 sayfalık armağan kitapta 22 yazar, şair ve müzisyen, Ece
Ayhan üzerine düşüncelerini kaleme almışlardır, dile getirmişlerdir. Eski
kuşağın yanı sıra yeni kuşağın düşüncelerinin ve Ece Ayhan algısının da
yansıdığı bu kitapta, Ece Ayhan’ın iktidar ve gaddarlık karşıtı duruşu ile söz
konusu duruşun “Zaman” damgası -özellikle de Ahmet Orhan’ın yazısıyla birlikte-
ön-plana çıkmaya başlamıştır. Bu yeni perspektifi “kötülük toplumuna karşı
haklılığın inadı” olarak ifade edebiliriz. 2007 yılıyla birlikte -tabiri caiz
ise- politik açıdan sağda veya solda yer alanlar, gerçek taraflarına geçmeye
başlamışlardır ve POeLİTİKA adlı kitap da cesaretin hakikatini imler. Ayrıca,
kitapta Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a, Doğan Kemancı’ya, Mehmet Taner’e ve E.
Emine’ye yazdığı mektuplar ile daha birçok önemli efemera da bulunmaktadır. Bu
efemeralar Ece Ayhan’ın yaşamını -neye/kime nasıl/neyle karşı olduğunu- daha
derinlikli olarak kavramamızda çok önemlidir. Aynı dönemde yayımlanan “Kadıköy
Underground Poetix” adlı sıkı derginin ilk sayısındaki “Ece’mize” bölümü -göreceli olarak- yeni kuşağın
“sivilleşme” arayışını ve “imgelemin özgürleşmesi” üst-başlığını
güçlendirici/önceliklendirici niteliktedir. POeLİTİKA sonrasında, “Lacivert” adlı derginin Ocak-Şubat 2008
tarihli 19. sayısında da bir Ece Ayhan dosyası yayımlanmıştır. 40 sayfalık
Lacivert dosyası -80’lerin ıskartası bir kifayetsiz muhterisin yazısını
saymazsak- POeLİTİKA’yı, oradaki “yeni” yaklaşımı teyit eder niteliktedir ve Ece
Ayhan üzerine “yeni” kavrayışlar ile “yeni” anlam arayışların yürütülmesi için bir
dayanak daha sunmuş gibidir.
2007-2011
döneminde, okurun zihnindeki Ece Ayhan algısını genişleten (Ece Ayhan’ın
şiirindeki ve yaşamındaki alan derinliğini imleyen) birçok bağımsız ve samimi
atraksiyon gerçekleşmiştir. Çanakkale’de sivil bir insiyatif tarafından “Ece
Ayhan Buluşmaları” ile “Ece Ayhan Kültürevi/Arşivi” odaklanmaları 2008’den bu
yana düzenleniyor. Taksim’in
göbeğinde, Odakule Sanat Galerisi’nde Ece Ayhan odağının yüküyle birlikte bir
“Şiir Sergisi” kuruldu. (Taş Uçak, Şubat
2009) Ece Ayhan’ın
Çanakkale-Yalova köyündeki mezarı Mülkiyeliler Birliği tarafından “Meçhul
Öğrenci Anıtı” olarak yenilendi. (Temmuz
2009) Amerika’da “Poetry Scores”
adlı bir taife, Ece Ayhan şiirlerinin İngilizce çevirilerini (Blind Cat Black And Orthodoxies , Çeviren:
Murat Nemet-Nejat, Sun&Moon Press, 2002) besteleyerek “Blind Cat Black”
adında bir albüm oluşturdu. (28 Şarkı,
St. Louis, Aralık 2008) Aynı
taifeden Chris King’in “Blind Cat Black” adlı sürrealist filminin Türkiye
Gösterimi’ne (12 Temmuz 2010, Kadıköy,
KargART) tanık olduk. Birçok fanzin ve özgür neşriyatta Ece Ayhan’a duyulan
sevgiyi ve yakınlığı gözlemledik. Erdoğan Kul’un Ece Ayhan ve şiiri üzerine
yazdığı doktora tezi, “https://evvel.org/ilgi/ece-ayhan” adresi kapsamında
derlenen özel ilgiler (Ece Ayhan’ın kitaplarına girmeyen bazı şiirlerinin ve
yazılarının buluntuları, efemeralar, Çanakkale ve İstanbul Günlükleri’nden
parçalar, Ümit Bayazoğlu arşivinden fotoğraflar, gazete arşivi taramaları ve
kupürlar, “Öküz” Dergisi alıntıları vb.), Rayzan Başeğmez’in “Yalova Köyü ve Ece
Ayhan” belgeseli (Temmuz 2010), Ece
Ayhan’a dair ulusal gazetelerde ve radyo programlarında yayımlanan söyleşiler ve
haberler, dergilerde yayımlanan birkaç Ece Ayhan mektubu/yazışması, Ece Ayhan’ın
kitapları üzerine koleksiyon (imzalı kitap, metruke) araştırmaları, 1982-84
yılları arasında Ece Ayhan’ın Akif Kurtuluş’a yazdığı mektupları kapsayan
“Kardeşim Akif” adlı sıkı kitap (Hazırlayan: Eren Barış, Dipnot Yayınları,
Haziran 2011, Ankara, 144 Sayfa)... Sonuçta, bu gayretlerin hepsi de son
derece ufuk açıcıydı; Ece Ayhan’ın zihninde kurduğu “insanlık” tanımının
bilişsel haritasını, bu haritadaki kavramları, nedensellik ilişkilerini,
ilişkilerin yönünü ve derecelerini -yeniden- göze alarak (gözlemleyerek), Ece
Ayhan şiirinin alan derinliğini hem tarihsel hem de imgesel olarak sürekli
genişletiyordu.
2007-2011
döneminin içerdiği münferit hareketlerde (dosya dışı yazılarda) birçok
olumsuzluk da yaşanmıştır. Bazı köşe yazarları Ece Ayhan’ın adını, tümcelerini,
metaforlarını ve dizelerini “içselleştirmeden”, adeta cımbızlayarak ve şiirsel
düzleminden (alan derinliğinden) kopuk bir şekilde sahte korelasyonlarla
kullanmış, birçok mikrofon/masa
arkasındaki birçok söyleşide, panelde, seminerde “Ece Ayhan” adı neredeyse
konuyla ilişkisizce ve son derece iğreti olarak telaffuz edilmiştir. Bir siyasi
görüş diğerine racon kesmek için sürekli “Ece Ayhan”dan bahseder, alıntı yapar
olmuştur. Bu yazıları kaleme alanların ve söyleşileri, panelleri, aktiviteleri
düzenleyenlerin arasında Ece Ayhan ile poetikasından zerre kadar anlamayan veya
tamamıyla ters (haksızlık yanlısı) çıkarımlarda bulunanlar bile olmuştur.
Ayrıca, bazı siyasi çevreler, Ece Ayhan’ın dizelerini imgesel ya da tarihsel
arka-planınından koparıp, Türk Edebiyatı’nda yıllardır süren şiir ve dilbilim
araştırmalarını hiçe sayarak (İkinci Yeni şiir akımının sezgisel alan
derinliğini ve gaddarlık karşıtı varoluşunu bir kenara itip, yok sayıp) kendi
görüşlerinin “motto”su haline getirmeye çalışmışlardır. Söz konusu hilebaz
davranış biçimi hem sağ salınımlarda (çokça) hem de sol salınımlarda (biraz daha
az) görülmüştür. (Özellikle de ezoterik ve egosantrik mizaçlı
söylemlerde/kişilerde yoğun bir biçimde hissediliyor; Ece Ayhan’ın dizeleriyle
“kendine gizemli havası vermek” şeklindeki bir pozculuktur bu durum...)
Tekrardan
hatırlatalım; 12 Temmuz 2012’de Ece Ayhan Çağlar’ın vefatının üzerinden on sene
geçmiş olacak. YKY’nin Kitap-LIK
Dergisi, Mayıs 2012 tarihli 160. sayısında “Ece Ayhan: On yıl sonra…” başlıklı
özel bir bölüm hazırlamış. Ece Ayhan’ın “Etika” avcılığı, poetikasını kurduğu
“varoluş zorlanması” (ben buna “varoluş zonklaması” da diyorum),
tarihsel/kültürel/şiirsel tezahürlerin arasında yürüttüğü biriktirici, toplayıcı
ve W. Benjamin tarzı (belki de F.H. Dağlarca’vari) çocuksu gezinti ile
ideolojilere olan mesafesindeki ince ayarlar (hesaplamalar) dosyadaki yazılarda
dile getirilmiş. 1990’lardan bugüne kadar baktığımızda tüm bu yaklaşımlar
okuyucunun zihninde oluşan -ve şimdi ilk kez- “Ece Ayhan Çağlar Adası” olarak
bütünleyebileceğimiz algıyı üç-aşağı, beş-yukarı teyit eder niteliktedir.
Kitap-LIK’ın dosyasında bu yaklaşımlardan farklı olarak, geleceğe uzandığını
(büyük katkı, büyük bir adım sağladığını) düşündüğüm iki içerik var: 1- Efe
Murad’ın Ece Ayhan ile Sait Faik benzeşiminden yola çıkarak temellendirdiği
“melami” ve “toplum parodisi” söylemi, 2- Tunç Tayanç’ın “Seçilmiş
Hikâyeler Dergisi”ndeki “E. Ayhan Çağlar” kazıları.
Şimdilerde
-2012 yılının Haziran ayının sonunda- birikmiş olan her şeyi ve Ece Ayhan Çağlar
Adası’nı şu büyük soruyla birlikte tahayyül etmek gerekiyor: “Üzerinde
yaşadığımız toprakların ortodoksi tarihinde sürekli olarak ‘el değiştiren
gaddarlıklar’a ve ‘yeni sinsiyet’in muhterislerinin işlediği ‘haksızlık
suçları’na karşı Ece Ayhan ne derdi, nasıl giydirirdi acaba?”
Ece
Ayhan tüm yaşamı boyunca hangi gaddarlıkların, hangi söylemlerle ve nasıl “el
değiştirdiğini” araştırmış, “görmüş” bir adabeyidir. “Adabeyi” kendi adasında
oturur ve geleceği düşünür, insanlığı yeniden kur(gul)ar. Onun deyişiyle
“Tipolojiyi (bile)bilen kazanır.” Ben, insanlığın -sağın, solun, herkesin- 2012
sularındaki Ece Ayhan Çağlar Adası’nı gördüğünü ancak hâlâ o adaya çıkıp Adabeyi
ile tanışamadığını düşünüyorum. Her sabah “iyi bir güneş” bekleyen Adabeyi ile
tanışmak için Eren Barış tarafından yayıma hazırlanan “Ece Ayhan Çağlar
Anlatıyor” (Dipnot Yayınları, Mayıs 2012, Ankara, 116 Sayfa) adlı kitabın
“sahici” bir töz ihtiva ettiği aşikârdır. Özellikle de bu kitabın 69-75 numaralı
sayfaları arasındaki olayları “doğru” okuyabilenlerle, birlikte… 2022’de
buluşmak üzere…
Sahicilikle,
Zafer Yalçınpınar
23
Haziran 2012