|
Tunç
Tayanç’ın hazırladığı “Adım Ece Ayhan Çağlar…” (YKY, Haziran 2014) isimli sıkı
araştırma sonucu elde edilen, Ece Ayhan tarafından kaleme alınmış
100'e yakın
“yeni” şiirle (ve şiir taslağıyla) karşı karşıyayız bugünlerde… Tayanç’ın
araştırmasının en önemli buluntu bileşenini, Ece Ayhan’ın lise çağında
(1949-1953) yazdığı şiirleri ve şiir taslaklarını içeren “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış
Şiirler” başlıklı epizot oluşturuyor.
Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler’in
önemsenmediğini ve tuhaf bir “unutuş ya da red -psikolojik- mekanizması”yla
bizzat Ece Ayhan tarafından “yok” sayıldığını Eren Barış’ın hazırladığı “Ece
Ayhan Çağlar Anlatıyor” (Dipnot Yay., 2012) adlı kitaptaki Özcan Yalım-Ece
Ayhan söyleşisinden biliyoruz. Bu çıkarıma, söz konusu şiirlerin neredeyse
tamamını ilk kitabı olan “Kınar Hanım’ın Denizleri”ne almamasından (ilk kitabına
içkin görmemesinden) varabiliyoruz zaten. Ancak burada, bir tereddütü ifade
etmek gerekiyor: Tunç Tayanç’ın hazırladığı tasnife göre Ece Ayhan’ın 1953-1959
dönemindeki şiirleri için -yani, 2. ve 3. kısım buluntular için- tamı tamına Ece
Ayhan tarafından “gözden çıkarılmıştır” diyemeyiz sanırım:- Çünkü, 1953-1959
dönemindeki şiirlerin bazıları Ece Ayhan’ın “Bütün Yort Savul’lar!” (YKY, 1994)
adlı toplu şiirleri ile genişletilmiş baskılarında vardır. Bu
varlıktan/içermeden de Ece Ayhan’ın haberi olması -içermeyi görmesi, bilmesi,
kabul etmesi- gerekir, diye düşünüyorum. (Ki zaten, benzer tereddütü “Adım Ece
Ayhan Çağlar…” isimli kitabın 202. ve 203. sayfalarında Tunç Tayanç da -birkaç
cihetten birden- ifade etmiş.) Demek ki “Islak” ile “Üç Gencin Kalbi” adlı
şiirleri saymazsak Ece Ayhan tarafından “gözden çıkarılmış şiirler”
diyebileceğimiz betikler çoğunluğu, “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler”
tasnifinin içerisindedir.
Şimdi bugün, Ece Ayhan’ın poetikasıyla
yoğunlaştığımızda, yani Ece Ayhan’ın şiir uzamına 2014'ten baktığımızda, gün
ışığına yeni çıkan “Yeşil Mürekkep’le Yazılmış Şiirler” epizotunu, Ece Ayhan’ın
diğer şiirlerine göre “zayıf” olarak değerlendiren bir “şiir okuru
kitlesi” de olacaktır. Gerçekten de Ece Ayhan’ın şiir kitaplarına istinaden
1959-1968 yıllarını kapsayan dönemin, “Devlet ve Tabiat”(1973) ve sonrası
dönemine göre farklı bir imgesel ritim -çağrışımsal/gönderimsel bir farklılık-
taşıdığını söyleyebiliriz. Ben bu farklılığın nedenini Ece Ayhan’ın
“tarihsel avadanlık” meselesine bakışında, daha doğrusu bu bakışın bütünlenme
ânında (son dönüşümünde) buluyorum: “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte
Ece Ayhan, ‘şiirinin kurgusunda/şiirinin zihninde’ tarihî gaddarlıkların
-imgesel imkânlar açısından- lirik tuşelere göre “daha vazgeçilmez” olduğunu
benimsemiştir. Yani, “Devlet ve Tabiat” adlı kitabıyla birlikte tarihî
gaddarlıklar -ve gaddarlığın el değiştirmesi, yaygınlaşması, vurgulanması, ifşa
edilmesi- onun şiirinin içinde “makro” bir sorgulama hâline gelmiştir; bir
hijyen faktör olmuştur. “Devlet ve Tabiat” öncesinde ise tarihî gaddarlıklar,
şiirin (şiirin zihninin, imgeselliğin) mihengi için en fazla diğer unsurlar
kadar -örneğin, Ece Ayhan’ın hisleri ve dışlanmışlıkları kadar-
vazgeçilmezdir.
Şunu
demeye çalışıyorum; Ece Ayhan’ın “Devlet ve Tabiat”(1973) öncesi dönemini
düşündüğümüzde, Tunç Tayanç’ın hazırladığı kitapta yer alan “Yeşil Mürekkep’le
Yazılmış Şiirler” buluntusunda en az ‘Kınar Hanım’ın Denizleri’, ‘Bakışsız Bir
Kedi Kara’ ve ‘Ortodoksluklar’daki şiirlerin oluşturduğu kadar sıkı-önemli bir
imgelemle karşılaşıyoruz. Zaten, bu kısa ve zoraki değerlendirmeyi kaleme almamı
da o şiirsellik sağladı. Ece Ayhan’ın uzamda kurduğu ‘şiir zihni’nin, yani,
aradığı “iyi bir güneş” sisteminin yoğrulmamış, tetiklenmemiş başlangıçları
olarak gördüğüm şiirler… Şunlar: “Herşey”, “Neden Yarın Patron”,
“Hürriyete Gidiş” ve “Çivi Çakan Zenci”.
Peki, Tunç Tayanç’ın Ece Ayhan’a ait şiir
buluntularını tasnif ederken kullandığı “Ankara Günleri”(1953-1956)
döneminde (2. kısımda) işbu yazı boyunca önemsediğim türden şiirler yok mu?
Var; “C”, “Harpte Ölen Biri
İçin”, “Kapıların Kapanışı” ve “Katırtırnakları” adlı şiirleri de
Ece Ayhan tarafından “tetiklenmemiş başlangıçlar” olarak
içselleştiriyorum.
Görebildiğim kadarıyla...
Zafer Yalçınpınar
24 Temmuz
2014, İstanbul