NESİLLERİN GELECEĞİ

 

 

 

Tarih, şu son beş-altı yılda yeni kapitalizmin hilebaz kültürünü, “Yeni Sinsiyet” tipolojisini ve bunlarla birlikte tıkır tıkır işleyen bir ekolojiyi kurana kadar “nesil” dediğimiz “köşeli parantezsiz” şeyi girdi-çıktı-kaynak mantığıyla düşünüp mühendislerin yaptığı gibi şemalaştıramayacağımız,  kolay kolay “köşeli parantezlere” alamayacağımız açık bir gerçekti. Çünkü nesil de tıpkı statü, göç, eşitsizlik, toplumsal sınıflar, değişim gibi kavramsal açıdan milyon türlü keşmekeşle ilişkilenebilen ya da etkileşime yol açan sosyolojik bir ilgi alanını, katmanını oluşturuyordu. (Hatta felsefi bir tarafı da vardı. Oradan da  tutunabilirdiniz.) Ama şimdilerde, nesillerin arasındaki belirleyici farkların sıfıra yakınsama eğiliminde olduğunu hissediyorum. Bu nedenle de günümüz yeni kapitalizminin ardından oluşan “nesil” söyleminin “yeni” bir töz ihtiva eden, geçmişten farklılaşan bir geleceğinin olmadığına inanıyorum.

 Her şeyi teknolojiye ve bunun kendini tekrarlayan (kendini tüketerek revize eden) mecazi motoruna (yeni kapitalizme) yüklemeyi ben de istemezdim ancak tüm hikâye -gene- burada yatıyor. Endüstri devrimi sonrası kullanıma sürülen mevcut enformasyon sistemlerinin –ki bugün bunlara dezenformasyon sistemleri veya gerçeklik terörü de denebilir— her konudaki ve alandaki küçücük farkları altınla kaplamaya ve tüketime sürmeye çalıştığı açıkça görülüyor. Çünkü kapitalizmin ihtiyaç duyduğu tüketim kültürü, toplumsal ritmini ve küresel kıvamını, dolaşımını, kimyasını bulmuş durumda... Kapitalizm, tüketim kültürü üzerinden kendini yeniliyor. Üretim faktörlerinin tüketimin küreselliğine, akışkanlığına ve kapitalizmin hegamonyasına (güya sürdürülebilir rekabetine) endekslenmesi nesiller arasındaki belirleyici farkları azaltarak altın kaplı ufak çeşitlemelerden oluşan fakat hiçbir zaman önceliğini, birincilliğini kaybetmeyecek tek bir tipolojiye işaret ediyor: Tüketici.

Siyaset, bilim, sanat, eğitim ve benzeri şeyler bile “tüketici” endeksli hale gelmiştir ve nesillere ilişkin her şey de “tüketim” üstbaşlığının altında yer alabilir. Yani her şeyin arkasına “... tüketimi” ya da “... tüketicisi” uzantılarını kolayca ekleyip oluşan bileşkenin hiç de anlamsız tınımadığını etinizde kanınızda hissedebilirsiniz. Bu hissin sürekliliği, “yozlaşma”, “dejenerasyon” ya da “irtica” söylemleriyle bazı sosyologların ağzınan dolanan durumlardan çok daha ayrıdır. Örneğin yozlaşma veya irtica bile en azından olumsuz bir süreç,  hareketli dışsallıklar gerektirir; bu durumlar verili bir zamandan geçmişin bir noktasına olan mesafe ve bu mesafenin kapsadığı yapısal değişim noktaları kadar -kendince- çeşitlidir. Ancak “tüketici” tipolojisini bugünden geleceğe doğru uzatırsanız ya da geçmişten bugüne uzanan kısmını incelerseniz yapısal açıdan kendisini farklılaştıracak  niteliksel bir değişime uğramadığını görürsünüz.  

Peki, böylesi süreğen ve endüstriyel teknoloji dönemleri düşünüldüğünde, “tüketici” tipolojisinde birleşen, tekrarlanan nesillerin arasındaki ufak farklar –yani altınla kaplanıp farklılığı şişirilen şeyler— nelerdir? Hiç çekinmeden söylüyorum; bunlar her şey ama her şey olabilir... Zaten yeni kapitalizmin geleceği, “her şeyi” tüketim unsuruyla benzeştirmesinde yatıyor. Şimdilerde bu benzeşimin uydularının “pragmatizm” ve “fırsatçılık” olduğunu söyleyebiliriz. Ne yazık ki tüketimle karakterize olmuş pragmatizmin ve fırsatçılığın gene tüketim amaçlı pragmatizm ve fırsatçılıktan başka bir yere ulaşmayacağı da kesindir; daha doğrusu kopkoyu bir karanlığın sarmalına düşmek gibidir.

Sonuçta, yeni kapitalizmin hilebazlarının çevrimsel düzeneğinde nesiller kendi geleceklerini tüketmektedir. Bu noktada nesillerin geleceğinin –üstelik kendi elleriyle- ortadan kaldırılması eğilimine tanık oluyoruz.

Ve evet, yarın ya da öbürsü gün bu yazının kendisi de okuyucusu tarafından tüketilecektir...


 

 

Zafer Yalçınpınar - Ekim 2010

                                       
 

                


Ana Sayfa

İLETİŞİM İÇİN:
 
Email: zaferyal@gmail.com
                                                                                                 
   Bu sayfa Zafer Yalçınpınar     tarafından 30 Ekim 1999 tarihinde hazırlanmıştır.Tüm yazıların ve fotoğrafların yayın hakkı Zafer Yalçınpınar'a aittir. Yazılar ile görsel öğeler, T.C. Telif Yasaları tarafından korunmaktadır. Yazılı izin alınmadan kopyalanması veya kullanılması hukuki sorumluluk doğurur.
Bu sayfa en iyi 600 X 800 çözünürlüğünde görünür