Her şeye bir “son” biçmeye çok meraklıyız. Daha doğrusu her
şeyi “sonuç”landırmak yolunda çok heyecanlıyız. Sonlanmamış, bir sonuca
bağlanmamış, dikişlenmemiş, dikenli tellerle çevrilmemiş her türlü ucu açık
durum ve olay bizi sürekli rahatsız ediyor. Her şeyi, bir “son”a bağlanmış,
sınırları çizilmiş, sürekli değil de kesikli olarak ifade edilmiş, ucu
kapatılmış, tüm ayrıntısı tanımlanmış, kesinlikli ve belki de nesneleşmiş
bir durağanlıkta görmeye istekliyiz. Dahası pragmatik (sonuç odaklı)
yaklaşımlara da “sonsuz” bir şekilde itibar ediyoruz. Günümüzde “Ben işin
sonuna bakarım!” demeyen kaç patron vardır? Peki, bahsedilen o “iş”lerin
etkileşimsiz, başka bir “iş”i
ya da başka bir olayı tetiklemeyen, etkilemeyen durağan bir sonu var mıdır
gerçekten? Merak ediyorum, neden “insan”ların aklına “devinim” kelimesi
gelmiyor? (Kim sildi aklımızdan bu sözcüğü?) Kısacası, beni asıl
ilgilendiren şey, devinimsel özellikleri nedeniyle “sonsuzluk” kavramıdır.
Sonlu olmayana sonsuz adını veriyoruz. Matematik gibi nicelik
belirleyen bir “işaret dili” üzerinden “sonsuz” kavramını inceleyenler çok
ilginç durumlarla karşılaşırlar. “Sonsuz” ifadesi çok uzakta, ulaşılması
imkânsız ve sürekli artan ya da azalan bir mertebe olarak tanımlanır. Sorun, “sonsuz” şeklinde ifade
edilenin bir nesne olmamasıdır. Sayılar, matematikte, belli bir niceliği temsil eden
nesneler ya da işaretlerdir. Örneğin 7 sayısı bir nesnedir. 2
sayısı da bir nesnedir. 7’den 2’yi, yani bir nicel nesneden başka bir nicel
nesneyi çıkarırsanız, bir başka nicel nesne olan 5’e ulaşırsınız. Fakat
“sonsuz” ise devinimsel bir niteliktir. “¥
–
2” ifadesini hesaplamak demek, bir devinimsel nitelikten(sonsuzdan) bir
durağan niceliği (ikiyi) çıkarmak demektir. Nihayetinde, devinimsel nitelik
olan sonsuz, durağan nicelik olan iki sayısını yutacaktır. Yutmaktan kendini
alamayacaktır. Eğer “sonsuz” kavramının devinimini durdurup onu bir
niceliksel işaret gibi kabul etseydik “iş”ler çok kolay olurdu. O zaman
görsel hafızamızı kullanarak sonsuz eksi sonsuz’a “sıfır” (¥
–
¥
= 0) derdik. Veya sonsuz bölü sonsuz’a “bir” (¥
/ ¥
= 1) derdik. Fakat bu ifadelerin neye eşit olduğu bilinmezdir. Bilinmezdir
çünkü iki devinimsel niteliği birbirinden çıkarmak ya da birbirine bölmek
gibi bir uğraşının sonucunu kavrayamayız. Endüstri mühendislerinin,
politikacıların, şirket patronlarının ve savaşçıların inandığının aksine,
gerçekte iki devinimsel niteliği, iki “insan”ı birbirinden çıkaramaz ya da
birbirine bölemeyiz.
Şimdi, bu yazıya biçtiğim ya da bu yazının kendisinin gelip
dayandığı “son”da, Turgut Uyar’ın “Göğe Bakma Durağı” adlı şiirinin ilk
dizesini size hatırlatmak istiyorum:
“İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım”