Merdiven, Ağaç
ve Meydansız
1.
(ışıyor)
gökyüzü lambası elimde
irikıyım bir güneş gibi
geliyor şu körkütük
meydandaki pazaryerine
sürü-sürü-sürü-sürü-sürü-sürü-sürüsüyle
insan
yüz yüze iki uçurum
arasındaki boşluğa
yuvayuvayuvalanan
bu ters akıma
karşı
yamuk bıyıklı kısa pantollu
ve sıkı
bir topal ki doğuştan
düzgün
ve öylesine hesapsız:
“Ey
meydansız!”
ses yok -sustuk- çıkmadı
“çıt!”
ve pek tabiidir
alaşağı…
2.
(sönüyor)
ki o yüzsüzlük akşamdan
kalma göz karartması…
meydanlara odalara baştan
aşağı bir tünel gerek
birbirine doğru inen
aşağılık bir merdiven
uzun uzun
uzandı
ve şu diğer
köşede
bir Türk ağacı kızgın
olmalı
merdivene:
“iniş çıkış yok ya da olmaz
beleşe!”
3.
(yeniden
ışıyor)
insanmış bakışlı topal hep
bu ters akıma karşı
yamuk bıyıklı kısa pantollu
ve sıkı:
“Ulan, şu meydansız
haklı!”
ses yok–iki ölçü sustuk-
çıkmadı
“çıt!”
ve gene
alaşağı…
4.
(çıkış)
kısa kısa düşünüyoruz
bir “çıt!” kadar
basitçe;
“merdivenler
suskundur”
Zafer Yalçınpınar – 7 Mayıs
2006