öncesi bulutlarıyla birlikte gökyüzü kara kara düşündü: “bu yağmuru hangi rüzgârla yağdırayım?” içe kapanık lodoslarla tosbağa gibi kalmış bir adam deli olmuş düşünmekten düşündüğünü bilememekten
ya da ipini koparan bir poyraz hiçbir şeyi umursamaz gemileri ağaçları limanları tüm efkârı dağıtır bozar oltanın gamını esnası mezarlıklar müdürü erken uyandı nedendir bilinmez balık yasağında teknesini boyayanlar da erken uyandı adadandır herhalde esnaf uyuyor cukkası bol herhalde tekneler inip kalkıyor sabah rüzgârıyla düşünüyorlar sert sert köpekler gece bekçiliğinden yorgun tek gözleriyle bana bakıyor sigaradan ölmüş bir balıkçı denizin ortasından beliriyor bir hayalet gibi kendinden sarhoş kahvede akşamdan kalanlar genç çaycıya ters bakıyor: “nasıl çay bu!” çaycı da akşamdan kalma sevgilisizlikten ve geleceksizlikten meramet ustası büyük bir ağ yığınına bakıyor bütün bir iş gününe bir fırıncı kendine süt dolduruyor tekneler inip kalkıyor derinde bir çapa kalamasını harcıyor tarıyor yavaş yavaş teknesi iskeleye değiyor sonrası “es baba haydar!” diyor biri düşünce ve akıl ver ağaçlara denize ve balıklara teknelere en son da insanlara adanın rüzgârının adı “kaçak”tır akılda kalmaz adalılar dünyayı unutur ama dünyada dururlar her sabahın köründe; “es baba haydar!” Zafer
Yalçınpınar 24 Ağustos 2010 –
Marmara
Adası |