TAŞ UÇAK
İNECEK MEYDAN ARIYOR…
(İşbu söyleşi Karga Mecmua’nın
Şubat 2009 tarihli 24. sayısında yayımlanmıştır.)
Tayfun Polat: Şiir Sergisi ne
demek?
Zafer Yalçınpınar: Şiir ihtiva eden
ve geneli düşünüldüğünde poetik tarafı ağır basan bir izlek, demek...
Tıpkı resim ya da fotoğraf sanatı gibi şiir de imgelerden ve imgesel
öğelerin kurgusundan, dengesinden oluşur. Duvarda asılı bir şiirin duvarda
asılı olan bir tablodan farkı, şiirin kelimeler tarafından işaret edilen
farklı, dolaylı ve belki de ilkel bir imgeleminin olmasıdır. Ayrıca
şiirde, fonetik bazen de müzikal bir yapı oluşturabilirsiniz; örneğin soyut bir şiirde -resim sanatında olduğu gibi
renklerin tınısını değil de- kelimelerin işaret ettiği imgelerin tınısını
bulabilirsiniz. Ya da İlhan Berk’ten Mısırkalyoniğne veya Oktay Rifat’tan
Perçemli Sokak’ı, bu iki şiir kitabını birer soyut resmi izler gibi
okuyabilirsiniz. Sergide 16 adet şiir ve şiirsel metin ile 14 adet görsel
işimden oluşan genel bir kompozisyon var. Ayrıca sergide Nâzım Hikmet ve
Ece Ayhan’ın poetikasına çeşitli referanslar da var... Aslında, şiirsel
metinlerimin imgeselliği ile çoğu tipografik olan görsel işlerimin
imgeselliği arasındaki kimyayı, alaşımı ortaya koymak istedim. Bu alaşımda
poetika daha ağır geliyor... Bu nedenle şiir sergisi dedik...
T.P.: Bu serginin açılması süreci
nasıl işledi?
Z.Y.: “Odakule Sanat Galerisi” ve
“Asanat” danışmanı Necip Yeşiltepe, internetteki çeşitli platformlarda
bazı görsel işlerimi görmüş, çok beğenmiş. Bir sergi düzenlemeyi teklif
etti ve koşullarını sundu. Ben de kabul ettim. Sonrasında serginin içeriği
ve kompozisyonu üzerine çalışırken Necip Yeşiltepe, şiirlerimdeki
imgeselliğin daha baskın, daha etkileyici olduğunu ve görsel işlerimi de
kapsadığını fark etti. Böylece sergiyi hem şiirlerimden hem de görsel
işlerimden oluşturmaya karar verdik. Söyleşiler ise sergiye katılacaklarla
ve okuyucuyla etkileşim kurmak için düşünüldü. Bir de baktık ki
söyleyecek, anlatacak ve işaret edecek, yani içimizde birikmiş birçok şey
varmış... Bunları da paylaşalım istedik.
T.P.: “Görsel iş”ten kasıt nedir? Ya da
farkı nedir?
Z.Y.: Şimdi, benim bu parçaları
“görsel iş” diye muğlak bırakmamın sebebi onların “ne olduğu” üzerinde
kalıcı bir karara varamayışım... Yöntem olarak çeşitli kolajlardan, grafik
deneylerinden, stokastik süreçlerden ve tipografiden oluşuyor bu işler...
Ayrıca içlerinde, “Ş” harfinin tipolojisinin, matematiğin,
tersimlemelerin, istatistiğin ve felsefenin birtakım bileşkelerine işaret
eden işler de var... Fakat tüm bu teknikler ya da öğeler görsel işlerimin
“nasıl oluştuğu” hakkında bilgi verirken onların “ne olduğu” hakkında
aydınlatıcı değiller. Bunun sebebi de görsel işlerime bulaşan “poetika”, o
cehennem... Biliyorum ki tüm bu durum, bu bilinmezlik yaptığım işlerin bir
“ucube eser” gibi yanlış algılanmasına sebep oluyor, olacaktır da. Fakat
inan ki “görsel iş” deyişinden daha iyi bir deyiş bulamadım...
T.P.:Sergi kapsamında gerçekleşecek
söyleşilerin konuları nasıl seçildi?
Z.Y.: Söyleşi konuları Puşt Ahali
Edebiyat Platformu’nda iki senedir sürekli tartıştığımız ve sürekli
savunduğumuz başlıklar... Bu söyleşiler çeşitli şairlerden çeşitli
alıntılarla ve şiir okumalarıyla başlayacak... “Boşluğun Dili” konulu
söyleşi dışında, söyleşilerin odağı şairlik halleri ve günümüz edebiyat
ortamımızın vasatlığı... Ayrıca,
“Haklılığın İnadı” başlıklı söyleşide Ece Ayhan ve Nâzım Hikmet
üzerinde özelikle duracağız ve görsel, işitsel paylaşımlarda da
bulunacağız... “Boşluğun Dili” ise tamamen benim şiirlerimle ilgili... Bu
söyleşide şiirlerim ve şiirlerimde yer alan birkaç duygudurum hakkında
konuşacağız... Söyleşiler başından sonuna kadar katılımcılarla etkileşimli
gerçekleştirilecek.
T.P.: Sergiye ve bir şiirine adını
veren “Taş Uçak” göndermesini açıklar mısın?
Z.Y.: Öncelikle Taş Uçak, Nâzım
Hikmet’in mahkûm olduğu dönemde Bursa Cezaevi’ne verilen lakaptır. ABİDİN
Dino’nun aktardığına göre bu lakabı Nâzım Hikmet koymuştur. Şimdi düşünün,
taştan uçak yapmaya çalışan ya da yıllarını böylesine karşıt, imkânsız bir
düşüncenin, benzetmenin belki de avuntunun içinde geçirmiş bir
adam... Bir büyük şair...
İfadedeki imkânsızlık duygusu... Fakat gene de şairin bu yöndeki imgesel
inadı... Ayrıca, Cemal Süreya şöyle demişti: “Ağır ol bay düzyazı,
uçamazsın!” Sıkı şiirin en önemli temsilcisi olan Ece Ayhan da
“Anlaşılmayacaksın. Ey kanatsızlık!” diyor. Bugün sıkı şairlerin hepsi
yeni Taş Uçak’larda yaşıyor... Bunu işaret etmek istedim. Bir açıkhava
hapishanesine benzettiğim, görünmez dikenli tellerle çevrilmiş ve
imkânsızlıkları sistemin kaotik yapısıyla örülmüş kentlerde, yeni taş
uçaklarda...
T.P.: Bu sergi mevcut edebiyat ortamında
nasıl algılanabilir?
Z.Y.: Bugün, edebiyatın içtenliğine
ve sahiciliğine inananlardan değil de ticari kâhyalık yapmak ve statüko
cukkalamak peşinde koşanlardan oluşan, yani, editörcülük oynayan
fırsatçıların maniple ettiği bir edebiyat “ortalığımız” var. Çoğu da
modern şiiri bilmiyor, sezmiyor... Her iki türlü de liyakatsizler... Yani
“kim kime dum duma” bir ortalık, bir ortalama kavrayış, vasatlıktan
kaynaklanan bir retorik arsızlığı söz konusu... Bizim işaret etmeye
çalıştığımız şeyler kolay kolay anlaşılmayacaktır. Hatta sezilmeyecektir
bile... Diğer birçok konuda olduğu gibi edebiyatta da meydansızız. Sergiye
“anlaşılmaz şeyler bütünü” gözüyle bakılacak sanırım... Bu da kötü, belki
de “ortalama” bir yaklaşımdır bana göre... Kısacası bu meydansızlıkta
serginin iyi ya da yeterince algılanacağını düşünmüyorum.
T.P.: Sence nasıl
algılanmalı?
Z.Y.: Eski ve usta şairleri
saymazsak sıkı şiir denen şeyin okuyucusu, takipçisi kalmamış gibi
günümüzde... Ayrıca birtakım fason şiirleri ve şairleri, yani gerçekte
şiir ve şair olmayanları, sahici olmayanları zaten hesaba katmıyorum.
Kalburüstü yayınevlerinden
çıkan yeni şairlerin yeni şiir kitapları bile en fazla 200-300 adet
satıyor. Bu kadar küçülmüş, bu kadar odalaşmış, bu kadar meydansız ve
yalnızlıkla, dikenli tellerle çevrilmiş bir ortamda bir tane yamuk bıyıklı
ve kısa pantollu adam çıkmış “şiir” diye inat ediyor. Sıkı şiirin
içtenliğini ve sahiciliğini savunmaya çalışıyor, onun akkor yapısını
işaret etmeye çalışıyor, her şeye rağmen yazıyor, okuyor, tartışıyor,
uykusuz kalıyor, kısacası şartlarını zorluyor filan... En azından bu çaba
takdir edilmeli... Bununla birlikte açık açık söyleyeyim ki eğer tek bir
kişi, tek bir dizemin imlediği şeyi sezdikten sonra o dizeyi aklına mıhlar
ve hiçbir zaman unutmaz ise Taş Uçak Şiir Sergisi başarısız değil
demektir, benim için...
|